Ülkemiz yönetiminde öyle büyük yanlışlar yapılıyor ki, bu yanlışların sonuçları sadece günümüzü değil gelecek kuşaklarımızı da etkileyecek düzeyde. Bunların başında da tarım geliyor.
Tarım bir ülkenin yaşamsal olmazsa olmazıdır. Eğer başta buğday ve şeker olmak üzere temel gıdalarını üretemiyor ve dışa bağımlı hale gelmişsen, ülke olarak büyük bir stratejik ve gelecek kaygısına mahkûm olmuşsun demektir.
Tarımsal toprağı yeterli olmayan ülkeler dahi yeni tarım alanları yaratmanın çabasındadırlar. Bugün tarımın önemini dünya her zamankinden çok daha fazla önemsemekte ve giderek artan küresel ısınma da yaşanacak sorunlara bugünden çözüm aramaktadırlar
Çok değil, 15-20 yıl öncesine kadar kendine yeten 7 ülkeden birisi olan ülkemizin, bugün buğday, şeker, mısır, saman, canlı hayvan etini dış alımla karşılamak zorunda kalmıştır.
Cumhuriyet döneminin en büyük ekonomik krizinin yaşandığı ve döviz rakamlarının tavan yaptığı bir dönemde, en bereketli ovalara ve akarsulara sahip bir ülkenin düne kadar kendi ürettiği tarım ürünlerine döviz harcamak zorunda kalışı, ne anlaşılamaz ve açıklanamaz bir siyasi açmazdır?
Tüm komşuları ile ilişkileri bozulmuş ve her an olabilecek bir çatışma halinde, konacak bir ambargoda açlığa mahkûm olabileceğimiz nasıl göz ardı edilebilir?
Bu ülke Kıbrıs Harekâtı sonrası da çok ağır bir ambargo ile karşı kalmasına rağmen direnebilmesini, o tarihlerde tarımsal ürünlerde kendine yetebilen bir ülke olmasına borçludur.
“Köylüsü bu ülkenin efendisidir” Sözünü Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk boşuna söylememiştir. Oysa bugün köylümüzün ne efendiliği ne de saygınlığı kalmıştır. Hiçbir devlet yönetimi geleceğini böylesine karamsarlığa sokamaz. Üreterek, ürettiğini satarak ve köyünde çocukları ile yaşamını sürdüren köylümüz nedendir bilinmez adeta cezalandırılmıştır.
Köylümüzün geçmişte de yeterli desteği aldığı söylenemez ama yaşamını sürdürürken, devletine de yük olmazdı. Şimdi ise onun ürettiğini pahalı diyerek almayıp dış alımla alarak hem döviz kaybediyoruz, hem de köylerimizin gençlerini toprağından kopartıp büyük kentlerin varoşlarında sürünmeye mahkûm ediyoruz.
Oysa özellikle bugün o köylümüz teşviklerle ve akaryakıt destekleri ile desteklenmeliydi. Otuzbeşbin üzerinde ki köyümüzde yaşayanlar düne kadar kendi kendine yetebilmenin ötesinde, ülkemizi de besliyordu.
Tarımı iyice bitirmeden acilen bazı önlemler alınmalıdır. Başta, toprak reformunun çıkartılarak, tarım alanlarının verasetle bölünerek kimsenin işine yaramaz hale gelmesi önlenmelidir. Tarım teknolojisi geliştirilmeli ve tarımsal sanayini artırılması özendirilmelidir.
Bu anlamda ilk yapılacak işte, bugüne kadar parçalanarak ekonomik değerini kaybetmiş tarlalar devletin eli ile birleştirilerek yaratılacak yeni tarım alanları, buralarda tarım yapacak olanlara kiralanarak elde edilen gelir tarlaların hisse sahiplerine ödeyerek hem bu parçalandığı için tarlasını ekemeyen köylümüz kazandırılır, hem de ülkemizin tarım üretimi artırılmış olur.
Yapılacak bir başka önemli işte, verimli ovalara sanayi tesisleri ve termik santraller yapımına son verilmelidir.
Eğer bunlar yapılmazsa, korkarım sonumuz Somali’nin açlığa mahkûm olduğu hikâyeyi yaşamak olacaktır.
Merak edenler, Somali’nin tüm Afrika Kıtası ülkelerinin buğday ihtiyacını karşılayan bir ülkeyken, tarım alanlarını Avrupa’nın kirli sanayi tesislerine açması ile tarımsal alanlarının yok olması sonucu, bugün nasıl bir açlıkla boğuştuğunu okumalıdırlar.
Umarım ülkemizi geleceğe taşıyacak akıl üstün gelir ve tarımda ki çıkmaz kısa sürede aşılır.